DUVAKTAKİ GÖZYAŞI.
Bu esnada arkada kapı yavaşça açıldı. Handan ablasının kalktığını duymuş, o da uyanmıştı. Feyza arkasında bir küçük ses, bir hıçkırık duydu. Döndü, gelen küçük kız kardeşi Handan'dı:
Abla, ne olur, gitmesen olmaz mı? diye yalvardı.
O daha küçüktü, Evliliğin ne olduğunu bilmiyordu. Feyza'nın yüreğinde volkanlar patladı. Kollarını kardeşine açtı. Sonsuza uçuşan kelebekler gibi mavimsi, sarımtırak, yeşil... Handan, yanaklarında iki damla yaş ve titreyen dudaklarıyla ablasına tekrar yalvardı:
Ne olur abla kal, gitme! dedi.
Feyza cevap veremedi, kelimeler boğazında düğümlendi. Karşısında mahzun, minik bir çehre, buğulu bakışlarla ve elvedada saklanan küçücük, hüzün dolu bir gülümseme ile ona bakıyordu. Onu, can bilen cananlarının boşluğa çaresiz seslenişiydi bu; Ne olur kal, gitme! Gözyaşları, yanaklarından nisan yağmuru gibi boşalmaya başlamıştı.
Ne olur kal, gitme! deme, benim küçük kardeşim. Annemi sana emanet ediyorum. Artık onun kızı sensin bundan sonra.
Gözlerini kardeşinden kaçırdı, dudakları titredi. Ağlamaklı bir sesle: Kim bilir, bir gün yeniden yağar nisan yağmuru, yeşerir tomurcuklar açar domur domur.
Bekle beni, ayaz yemeden kal küçüğüm!
Yine minik bir ses, bir damla gözyaşı:
Ablacığım, ne olur kal, gitme!
Feyza'nın artık konuşacak takati kalmamıştı.
SENİ YÜREĞİMDE TAŞIDIM.
El sıkışarak ayrılırken Cemil Hoca:
Aşkın yaşı olmaz, gözyaşı olurmuş. İnşallah ikimiz de gözyaşı dökmeyiz, dedi.
Meryem, yeniden Cemil Hoca'nın gözlerine baktı, gözleri sulandı, neredeyse ağlayacaktı:
Ben mutluluktan ağlarım, senin endişen olmasın, Cemil Bey, diye cevap verdi.
Eve dönüş yolunda çok mutluydu Meryem, kendi kendine:
Onunla tanıştıktan sonra anladım ki; bir başka gönülde benim için sıcacık bir yuva daha varmış.
Duvarları sevgiden, çatısı merhametten yapılmış bir yuva. İnsanların beni anlamalarını beklemiyorum.
Yusuf'u görmeyen gözlerin, Züleyha'yı anlayamadıkları gibi. Leyla ile Mecnun'un gözleriyle güzelliklere
bakamayanlar ve Şirin için Ferhat'a dağları deldiren azmi ve sevgiyi kavrayamayanlar, beni hiç
anlayamazlar, diye söylendi.